Blogumdaki yazıya yorum yapılmıştır. Hoş geldiniz, yorum yapmaktan çekinmeyiniz.

yeniçeriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yeniçeriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Osmanlılar'ın Keskin Kılıcı: Yeniçeriler

16 Nisan 2013 Salı tarihinde yazılmıştır.




Osmanlı Devleti, büyüyüp genişledikçe daha fazla askere ihtiyaç duyuyor ve gittikçe merkezîleşiyordu. Bunun üzerine daha önceki Türk devletlerinde görülen gulam usulü geliştirilerek devşirme sistemi oluşturuldu.

Yeniçeriler Osmanlı ordusundaki oranları az olmasına rağmen düşmana karşı oldukça etkili olmuşlardı. Küçük yaştan itibaren aldıkları profesyonel eğitim sayesinde, savaş meydanlarını kasıp kavuran askerî makineler haline gelmişlerdi. Savaş meydanlarındaki etkinliklerini, zaman zaman yönetim üzerinde de hissettirmiş, padişah değiştirecek kadar siyasi güce kavuşmuşlardı.

Yeniçeri Ocağı Nasıl Kuruldu?

I.Murad devrinde Fakih Mevlana Kara Rüstem ile Çandarlı Hayreddin, Hristiyan esirlerden merkezî bir ordu için faydalanılmasını düşündüler. Bu fikir padişaha iletildi ve padişah ; "Eğer Cenab-ı Hakkın emri ise şimdiden sonra alına" diyerek ferman etti. Akıncı beylerine ferman iletildi ve Hristiyan esirlerin beşte birinin padişah için alınması emredildi. Buna pençik usulü denildi. Vezir Çandarlı Hayreddin; "Bunları Türk üzere verelim, hem Müslüman olsunlar, hem Türkçe öğrensinler, yeniçeri (yeniasker) olsunlar" dedi. Alimler de bunların başarıları için dualar ettiler[1]. Böylece yeniçeri ocağı kurulmuş ve bu ordu Avrupa'nın ilk daimi ordusu sayılmıştır.


Devşirme Sistemi Nasıl İşliyordu?

Kapıkulu ocağının ihtiyacı belirlenip, Divan-ı Hümayun'a iletilirdi. Buradan çıkacak karara göre ihtiyacın karşılanması sağlanırdı. Devşirme memurları olan Turnacıbaşılar ele geçirilen Hristiyan merkezine gider kırk haneden bir oğlan alırlardı. Turnacıbaşılar, "insan sarrafı" tabir edilen cinsten memurlardı. Bunlar insanların el ve ayaklarına ve gözlerinin içine bakarak karakter tespiti yaparlar, potansiyel gördükleri gençleri ocağa alırlardı.

Alınacak çocukların köyü, kazası, sancağı, baba ve ana adı, bağlı olduğu bölge sipahisinin ismi, doğum tarihi ve çocuğun eşgali gibi bilgiler defterlere kaydedilirdi. Bu defterlerin bir nüshası devşirme memurunda durur, diğeri merkeze yollanırdı. [2]
Yeniçeri ortalarının amblemleri


Devlet merkezine geldiklerinde sünnet edilirler, ve bir süre dinlendirildikten sonra yakışıklı olanlar saray hizmetine alınır, çok zeki olanlar devlet adamı olarak yetişmek üzere Enderun'a dahil edilirdi. Burada çok sıkı bir eğitimden geçerek sanat ve ilim öğrenirlerdi. Diğerleri ise Türk ailelere gönderilerek 3-5 yıl Türk ve İslam kültürünü öğrenirlerdi. Daha sonra buradan alınarak Acemi ocağı kışlasına yerleştirilir, 7-8 yıl askerî eğitim görürlerdi. Zamanı geldiğinde kapuya çıkma denilen usulle Yeniçeri ocağına kabul edilirlerdi [3]. Bunların da birkaç sanat alanında ustalaşmaları sağlanırdı.

Yeniçeri Ocağı içerisinde 196 orta bulunmaktaydı. Bunun 101 tanesi Cemaat, 61 tanesi Ağa bölükleri ve 34 tanesi de Sekban bölüklerine bağlıydı.

Ocağa Kimler Girebilirdi?

Ocağa Türk ve Müslüman çocukları alınmazdı. Çünkü bunlar köle olarak alınırdı ve İslam'a göre Müslümanlar'ın köle olması caiz değildi. Buna Bosna Müslümanları istisna teşkil etmiştir. Ayrıca Yahudiler de ocağa alınmazdı. Rus, Çingene ve Gürcüler de ocağa dahil edilmezlerdi.

8 ile 18 yaşları arasındaki çocuklar alınırdı. Ancak genellikle çok büyük olmamasına özen gösterilirdi.
Bir ailenin tek çocuğu olanlar alınmazdı. Terbiyesiz olabileceği için ailesi ölmüş çocuklar alınmazdı. Çok uzun boylu olanlar aptal olabileceği için, çok kısa olanlar da fitneci bir yapıya sahip olabilecekleri için alınmazlardı. Fiziğin düzgün olmasına dikkat edilirdi. Asil soylu ve güçlü yapılı çocuklar tercih edilirdi. Ayrıca bir sürekli hastalığı ve sakatlığı olanlar da alınmazlardı.

Yeniçeri Ocağı'nın Bektaşilikle İlgisi Nedir?



Bazı tarih kitaplarında Yeniçeri ocağının Hacı Bektaş-ı Veli'den dua alarak kurulduğu söylense de, bunun aslı yoktur. Hacı Bektaş-ı Veli, Osmanlı Beyliği kurulmadan önce 13.yüzyılın ikinci yarısında ölmüştü. Osmanlılar, gaziler arasındaki güçlü kült sebebiyle ocağı ona bağladılar. 15.yüzyılda ocak, Bektaşi tarikatıyla resmen birleşti. Bu bağlantı sebebiyle ocağa " Ocağ-ı Bektaşıyan" da denilmiştir. Yeniçeriler kaldırıldığında da Bektaşi türbeleri kapatılmış ve bazı Bektaşi babaları idam edilmiştir.[4]

Yeniçerilerin Donanımları ve Talimleri:

Yeniçeriler zorlu bir eğitime tabi tutulurdu. İlk önce kılıç kullanmayı ve gergin yayları kurup ok atmayı öğrenirlerdi. Kuvvetlerini arttırmak için antrenman yaparlardı. Kılıç talimlerinde keçeden yapılmış mankenlere kılıç çalarak parçalamaya çalışırlardı. Ok talimlerinde hiç durmadan üç yüz dört yüz ok atabilecek seviyeye ulaşırlardı. Yağlı mermerleri tokatlayarak ellerinin sertleşmesni sağlarlar, sürat koşuları ve güreş müsabakaları yaparlardı [5]. Daha sonra bu talimlere tüfek de eklendi.

Başlarına börk denilen beyaz keçeden bir şapka takarlardı. Bunun arkasında ise yatırma denilen ve omza kadar inen bir parça yer alırdı. Bu kısım enseyi soğuktan koruduğu gibi, arkadan gelebilecek düşman hamlelerine karşı da bir tedbir niteliğindeydi. Ayakkabıları seferde yandan kopçalı çizme, şehirde ise ökçesiz yemeni idi. Dizlerinin altına kadar inen elbise ve şalvar giyinirlerdi. Savaş vakti hafif örme zırhlar da giyerlerdi. Silahları kılıç, pala, yatağan gibi kesici aletler ve ok ile yaydı. Sonraları ok ile yayın yerini daha çok tüfek aldı. Savunma için de sağlam kalkanları vardı.

Savaşta Yeniçeriler:

Yeniçeriler savaşta ordunun merkezinde, birinci yeniçeri sayılan padişahın önünde yer alırlardı. Yeniçerilerin katıldığı ilk büyük savaş Birinci Kosova Savaşı'dır. Seferde öncelikli görevleri sultanı korumaktır. Padişaha yaklaşan birlikler olursa hilal gibi açılır, düşman içeri girince çember gibi kapanarak düşmanı imha ederlerdi. Üstün hareket kabiliyetleri ve savaş taktikleri sayesinde düşmanlara karşı çoğu kez üstünlük sağlamışlardır. Savaşa girmeden önce Gülbank denilen ( Dinle ) marşlarını okurlardı.

Yeniçeri Ocağının Kaldırılması

Osmanlılar'ın keskin kılıcı olarak tabir ettiğimiz bu ocak, güçsüz padişahlar döneminde devletin kendi elini kesen bir kılıca dönüşmüştür. Ocağın gücü dengelenemediğinde usulsüzlükler ortaya çıkmış ve disiplin bozulmuştur.

II.Mahmud dönemine gelindiğinde, yapılmak istenen yeniliklere ilk karşı çıkanlar yeniçerler oldu. Yeniçeriler II. Mahmud'un kendilerine altarnatif olarak kurduğu talimli askerleri istemiyor ve bu ocağın kurulmasına sebep olanların kellesini istiyorlardı. Bunun üzerine II.Mahmud kılıcını kuşandı, ulemadan fetva aldı ve Sancak-ı Şerifi çıkartarak halkın desteğini topladı. 15 Haziran 1826 tarihinde II.Mahmud'un askerleri ve halk, isyan eden yeniçerileri kuşattı. Teslim ol çağrısına cevap gelmeyince tüm yeniçeriler öldürüldü. Kışlaları topa tutuldu. Vaka-yi Hayriye olarak tarihe geçen bu olay sonrasında 360 yıl kadar Osmanlı Devletine hizmet etmiş olan, ama artık devlete faydadan çok zararı dokunan bu ocak tarihe karıştı.



Kaynaklar :[1] Aşıkpaşazâde tarihi, s.54-55; Neşri tarihi, I, s. 197-198; Tâcü't-Tevârih,I, s. 119-120
[2] Kavânin-i Yeniçeriyân, Süleymaniye Ktp. , Esad Efendi, nr. 2968, vr.3-6b
[3] Kavânin-i Yeniçeriyân, vr. 6-7a; Abdülkadir Özcan, "Devşirme", DİA, c. 9, s. 254-255
[4] Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul 2010, s.577-578
[5] Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, I, s.332-335; R.Ekrem Koçu, Yeniçeriler, İstanbul, s.300-303.